BİRBİRİNE EMEK VERMEK

BİRBİRİNE EMEK VERMEK

Hoş geldin kadınım benim hoş geldin
ayağını basdın odama
kırk yıllık beton, çayır çimen şimdi
güldün,
güller açıldı penceremin demirlerinde
ağladın,
avuçlarıma döküldü inciler
gönlüm gibi zengin
hürriyet gibi aydınlık oldu odam.

Nazım Hikmet’in ‘’Hoş geldin Kadınım’’ isimli şiirindeki gibi insan sevdiği, âşık olduğu kadının ayaklarının değdiği betonu çayır çimen, dökülen gözyaşlarını da inciler gibi zanneder. Bunları hissettiren kadın ile bir yuva kurmak, bu yuvanın içinde mutlu bir birlikteliği sürdürmek hayallerin başında gelir. Ancak bu hayalin gerçekleşmesi ciddi bir emeği gerektirir.

Mutlu bir yuva ve evlilik hayali çift kişilik ise emek de çift kişilik olmalıdır. İşte o zaman hayal edilen gerçek olur. Mutlu bir evlilikte emeğe saygı ve sevgi de eşlik eder. Bunlar varsa ilişki uyum içinde yoluna devam eder.

Bir yuva kurmadan önce evliliğin ciddi bir emek gerektirdiğini bilmek ve buna hazır olmak evlilik süresince yapıcı davranmak için çok önemli. Unutulmaması gerekenin ‘’Yapmak çok zor, yıkmak ise çok kolay’’ olduğudur.

Günümüzde sorunlu evlilikler giderek artarken Neslihan Acu, bu konuda şu tespitleri yapıyor: “Son günlerde nereye baksam şu tip cümlelere rastlıyorum: ‘Günümüzde ilişkilerde emek yok. O yüzden mutsuzuz.’

Cengiz Aytmatov unutulmaz romanı Selvi Boylum Al Yazmalım ‘da ‘Sevgi neydi?’ sorusunu şöyle cevaplamıştı: ‘Sevgi iyilikti, dostluktu; sevgi emekti.’ İyi de, nedir bu ‘emek’? Aslında hepimizin gayet iyi bildiği gibi, (maalesef) ülkemizde ‘emek’ çok makbul bir şey değildir.

Bir şeylere emek verenler ülkemizde saftirik olarak görülürler. Çırpıştırmak, kaydırmak kuydurmak varken neden bir şeye emek harcayarak vakit kaybedilsin ki? Şark kurnazlığı emeği reddeder. Dolayısıyla hiçbir şeyde emek yoktur. Aşkta, ilişkide neden olsun?

İlişkide emek, karşındaki insanı tanımaya ve anlamaya çalışmak, desteklemek, onunla iyi ve kötü şeyleri paylaşmak, birlikte büyümek / olgunlaşmaktır. Ülkemizde kim uğraşır böyle bir şeyle? Hiç kimse. Çünkü yüzeysel yaşayan ülkemiz insanına göre hayat çok kısadır.
Bir insanı gerçekten tanımak ve anlamak için ise ciddi emek gerekiyor. İşe en baştan, kendinizi tanımaktan başlamalısınız. Kendini tanımayan bir insanın bir başka insanı tanıyıp anlaması imkânsız.

Kendini sevmeyen bir insanın bir başkasını sevmesi imkânsız. Kendisine (dış görünüş haricinde) emek vermeyen bir insanın, bir başka insana emek vermesi imkânsız. Bir ilişkiye emek vermesi imkânsız…”

Bu fotoğrafı çekmeden önce fotoğraftaki erkeğin yıllardır felç kaldığını ve kadının eşi için verdiği takdire şayan mücadeleyi öğrendim. Yıllarca felçli bir insanın yükünü taşımış bir kadının yüzünde yorgunluk yerine mutluluğu görünce birlikte yaşanılan insanın ne kadar önemli olduğunu anladım.

8 Mart Dünya Kadınlar Gününü anlamlı kılacak olan kadına şiddetin her geçen gün arttığı değil, büyük bir aşkla ‘’Hoş geldin Kadınım’’ denilen günlerin çoğunlukta olduğu günlerdir.