MUTLULUĞU ANLAMAK

MUTLULUĞU ANLAMAK

Yaşım ilerledikçe daha çok anlıyorum

Ne büyük nimet olduğunu ah ey güzel gün

Boş yere üzülmekte mana yok anlıyorum

Kadrini bilmek lazım artık her açan gülün

Şükretmek türküsüne daldaki her bülbülün

 

Cahit Sıtkı Tarancı’nın ‘’Anlamak’’ isimli şiirinde belirttiği gibi yaşımız ilerledikçe güzel bir günün, açan bir gülün ve daldaki bir bülbülün farkına varabilmenin ve onun keyfini çıkarabilmenin en büyük nimet olduğunu anlıyoruz. Yaşımız ilerlemeden daha erken yaşlarda bunların farkına varsak ve daha uzun soluklu tadını çıkarabilsek mutluluğu arama ve anlama yolunda daha çok mesafe almamızı sağlamaz mı?

Mutlu olmak, çok konuşulan ve çok yazılan konuların başında geliyor ama “mutluyum” diyen insan sayısı çok fazla değil. Burada bir sorun olsa gerek. Çok arzu ediliyor ama ulaşılamıyor. Neden?

Mutluluk bekleyerek bir gün varılacak bir istasyon mu? Mutlu olmak sadece bize mi bağlı? Mutluluğun düşmanı ertelemek mi? Bu sorular eşliğinde mutlu olmayı düşünmekte fayda var. Bana göre; mutlu olmanın yolu küçük şeylerden geçiyor. Türkiye’nin en mutlu şehri seçilen Sinop hakkında yapılan araştırma ve yorumlar da bunu gösteriyor.

Osman Müftüoğlu’nun, mutluluk konusundaki önerileri dikkate değer: “Mutlu olmak için biraz yavaşlayıp, soluklanıp, gülün, nergisin, kirazın, baharın ve aşkın tadına daha çok bakmalıyız.

Kötüyü unutmalı, iyiye sarılmalı, birbirimize daha çok yaklaşmalı, yaslanmalıyız. Birbirimize ve hayata daha çok inanmalı, güvenmeli, paylaşmalıyız. Kızmamalı, öfkelenmemeli, darılmamalıyız.

Yaşamaktan daha çok hoşlanmalı, ‘keşke’lere ,’oysa’lara ‘ben’lere daha az takılmamalıyız. Pişman olmamalı, pişmanlık duyacağımız şeyleri yapmamalıyız. Geride kalan keyifsiz, neşesiz ve acılı zamanlara takılıp kalmamalı, üzülmemeli, yanmamalıyız. Sporcuların dedikleri gibi önümüzdeki maçlara bakmalıyız!

Yaşayan ve var olan her şeye hayranlık duymalı, kucaklamalıyız. Daha az istemeli, daha çok vermeli, daha az küsüp daha çok sevmeliyiz.

Üzüntüden kaçmalı, kendini bilmeli, fazlalıklarımızı atıp hafiflemeli, köşelerimizi, sivriliklerimizi törpülemeliyiz. Olumlu düşünmeli, güzel ve hoş şeyler düşlemeli, zihnimize bize iyi ve güzel gelecek beklentiler yüklemeliyiz. Sosyal ilişkilerimizi geliştirip güçlendirmeli, aidiyet duygusuna önem vermeli, inanç dünyamızı güçlendirip geliştirmeliyiz.

En zor zamanlarda bile ‘Bu da geçer’ deyip dik durmayı becerebilmeliyiz. Kendimize ve ailemize zaman ayırmalı, kişisel gelişimimizi sürdürmeliyiz.”

Fotoğrafa baktığım zaman evin bir köşesinde yüzündeki mutlu ifadeyi arkasındaki kadının mutluluğuyla birlikte sergileyen adamı görüyorum. Tek göz yerde evi ısıtmak için kullanılan odun sobası ve bu sobanın üzerinde keyifle içilecek çayın demliğini ve yıkanacak bulaşıkların sıcak suyunun ısıtılışına tanık oluyorum. Bu fotoğraf, ekonomik anlamda günümüz şartlarına göre daha zor bir yaşam ortamı olmasına rağmen elindekiyle mutlu olmanın ne demek olduğunu gösteriyor…

Mutlu olmak için doğru tanımlanmış bir hayat anlayışına ihtiyacımız var. Yaşımız çok ilerlemeden doğru tanımlanmış bir hayat anlayışı ile mutluluğun ne olduğunu anlamak ve yaşamak daha uzun soluklu mutluluğun anahtarıdır.