ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK

ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK

Bilmezler yalnız yaşamayanlar,

Nasıl korku verir sessizlik insana;

İnsan nasıl konuşur kendisiyle;

Nasıl koşar aynalara,

Bir cana hasret,

Bilmezler.

 

Orhan Veli Kanık’ın ‘’Yalnızlık’’ isimli şiirinde belirttiği gibi bazen küçük bir şeyi paylaşmak adına dahi yakınınızda kimseyi bulamazsınız ve çırpınır durursunuz yürekten paylaşacak birini bulmak için.

İş ortamı ve okul başta olmak üzere hayatın değişik alanlarındaki olaylar, sosyal çevreyle yaşadığımız çeşitli sorunlar bizleri bir süre sonra sistematik bir şekilde üzüyor, sıkıntıya sokuyorsa çok dikkatli olmalıyız. Bu süreç sonunda da bizi yalnızlığa itiyor. Sıkıntı ve üzüntülerimiz, birikim yapmaya devam ettikçe onları engelleyemeyeceğimize iyice inanır hale geliyoruz. Uzmanlara göre; kontrolsüzlük hissi hayattaki hemen hemen tüm aktivitelere karşı ilgimizi kaybetmemize ve onlardan aldığımız zevkin azalmasına yol açıyor. İşte bu noktada, çağımızın önemli sorunlarından birisi olarak görülen “Öğrenilmiş Çaresizlik” olarak adlandırılan sorun başlıyor.

Fotoğrafa baktığım zaman bir reklam panosundaki mutlu aile tablosunun önünde ellerini başlarına ve yüzlerine götürmüş, kara kara düşünen, çaresiz iki insanı görüyorum. Hayatın tokadını yemiş ve çaresizlik içerisinde başları önlerine eğilmiş yapayalnız iki insanı görüyorum. Hepimizin mutlaka kendini çaresiz hissettiği böyle bir anı olmuştur ve farkında olmadan tıpkı bu fotoğraf karesindeki gibi karşımızdakilerde bizi böyle acınılacak halde görmüşlerdir.

Öğrenilmiş çaresizlik bir nevi kabullenme durumudur. Elinizden bir şey gelemeyeceğini bilme, kabullenme ve kendinizi pasifize etme durumudur. Kontrol edemediği çevre ve olaylarla durmaksızın muhatap olan insanlar, içlerinde bulundukları durumu değiştireceklerine olan inançlarını yitirir ve özgüvenlerini kaybetmeye başlarlar. Özgüven kaybı da zamanla diğer insanlara olan güvenin yitirilmesi, isteseler değiştirebilecekleri çevre ve olaylar karşısında da pasif ve umutsuz bir hale gelmesine yol açar. Zamanla içe kapanıklık, sosyallikten soyutlanma, kendi kendine yetememe, depresyon gibi farklı boyutlara gidecek bir silsile haline de dönüşebilir.

Öğrenilmiş çaresizliği yaşamak istemiyorsak, elimizden bir şey gelemeyeceğini kabullenip pasifize olmak istemiyorsak kontrol edemediğimiz çevre ve olaylarla muhatap olmadan değiştirebileceğimize veya birlikte yaşayacağımıza inandıklarımızla hayatımıza devam etmesini bilmeliyiz. Hayatımız boyunca insan ilişkisinde kontrollü güven ve kontrollü inanmayı uygulayarak yaşamasını bilmeliyiz. Aksi takdirde fotoğraftaki karede kendimizi çaresiz, yapayalnız, tek başımıza bulabiliriz.