ÖZGÜVEN EKSİKLİĞİ ENGEL Mİ?

ÖZGÜVEN EKSİKLİĞİ ENGEL Mİ?

Ey oğul, işin ağır,

İşin çetin, gücün kula bağlı.

Allah yardımcın olsun…

Güçlüsün, kuvvetlisin, Akıllısın, kelamlısın!

Ama; bunları nerede,

Nasıl kullanacağını bilmezsen

Sabah rüzgârında savrulur gidersin.

Öfken ve nefsin bir olup aklını yener.

Daima sabırlı, sebatlı ve İradene sahip olasın!

Dünya senin gözlerinin gördüğü gibi değildir.

Bütün bilinmeyenler, feth edilmeyenler, görünmeyenler,

ancak sen faziletli ve ahlaklı olursan gün ışığına çıkacaktır.

 

Şeyh Edebali’nin Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi’ye vasiyetinde belirttiği gibi hepimizin günlük hayatta işi zor ve gücümüz diğer insanlara bağlı. Öfkemiz ve nefsimiz aklımızın önüne geçerse sonumuzun hüsran ile sonuçlanacağı tarih sayfalarındaki örneklerle dolu. Peki, vasiyette bulunurken vasiyeti anlayabileceği şekilde anlatıp tecrübelerle desteklemek mi yoksa zorla da olsa vasiyeti dinletmek mi önemli?

Şeyh Edebali’nin vasiyeti nasihat özelliği taşıyor. Nasihatte bulunurken aynı zamanda özgüven eksikliğini gidermeliyiz. Özgüven eksikliğini giderirken de farkında olmadan yetiştirdiğimiz insanı olduğundan fazla şişirmemeliyiz. Çağımızın ciddi sorunlarından birisi olan özgüven eksikliği, başarının ve mutluluğun önündeki en büyük engellerden birisidir.

Özgüven eksikliği, her şeyden önce bireyin net olmasını engelleyerek istikrarsızlığa mahkûm etmektedir. “Başarının sırrı, amaçtaki istikrardır” sözü, bu açıdan son derece önemli.

Özgüven eksikliği nedeniyle istikrarsızlık yaşayan birey, doğal olarak hayatın bütün alanlarında sorunlar yaşar. Bireyin hayatını bu kadar olumsuz etkileyecek eksikliğin oluşmasında ebeveynler, davranışlarıyla önemli bir rol oynamaktadır. Uzmanlar, ne tür davranışların bu soruna neden olduğunu şu şekilde açıklıyor:

“Çocuğu bir şey yapmadan onun yerine yapan ve çocuklarına iyilik ettiklerini zanneden ebeveynlerin kaygı düzeyi de yüksektir. Birçok endişe ile ‘ya dökerse, ya boğazına kaçarsa, ya düşerse, ya üşürse, ya şu olursa, ya bu olursa’ derken, bir anda yemeğini yediren, kendi yatağında yatıran, yaşının gelişim özelliklerine uygun sorumluluklardan uzak tutan, okul hatta sınıf kapısında onu bekleyen, listeler ve ilaç kutuları ile peşinden koşturan, kötü arkadaştan koruyan konumda buluverirler kendilerini. Aslında ne kendileri ne çocuk nefes alamaz haldedir.”

Uzmanlar, ebeveynlerin bu tür davranışlarının birey açısından nasıl bir sonuç ortaya çıkardığını ise okul atmosferi üzerinden şu örnekle açıklıyorlar:

“Öğrenci tahtaya kalkamaz. Soruları bildiği halde parmak kaldırmaz ya da derse katılmaz. Öğretmen kaldırıp soru sorarsa aşırı heyecanlanır, yüzü kızarır ve kekelemeye başlar ve dili dolanır. Bildiği halde şaşırıp yanlışlar yapar. Çok utanır. Arkadaşlarına ve öğretmenine karşı rezil olduğunu düşünür, bazen okula bile gitmek istemez. Bu gençler, arkadaş edinemezler, hep yalnızdırlar veya çok azının bir-iki arkadaşı vardır. Karşı cinsle iletişim kuramazlar. Yüzleri kızarır, elleri titrer, çok heyecan yaparlar. Kalabalık bir ortamda kendilerini izleniyor gibi hissedip, bakışların üzerinde olduğunu zannederler. Bu nedenle bu tür ortamlarda bulunmamaya dikkat ederler. Zorunlu ise o ortamın en kuytu sote yerini bulup ‘gizlenmeye’ çalışırlar. Bazı çekingen çocuklar ya da gençler, sürekli eve kapanırlar. Bilgisayar, internet başında sanal âlem bağımlısı olabilirler.”

Fotoğrafa baktığım zaman bedensel engelli bir basketbolcunun bedensel engeli olmayan bir çocuğa basket topunu atmayı öğretmeye çalıştığını görüyorum. Bildiğini öğreten, kendine özgüveni olan, paylaşmayı seven, düşünsel ve sevgi engeli olmayan fiziksel engelli insanın fiziksel engelini nasıl yok ettiğini görüyorum. Şeyh Edebali’nin vasiyetinde belirttiği sabır ve faziletin insana verdiği mutluluğu ve başarıyı görüyorum. Asıl engellinin bildiğini öğretmeyen olduğunu görüyorum.

Başarıya ve mutluluğa giden yolda büyük bir psikolojik engel olan özgüven eksikliğiyle mücadelede, ebeveynlere ihmal edilmez önemli bir rol ve görev düşmektedir. Çok küçük şeylerde dahi basit bir ‘’aferin’’ kelimesi özgüveni arttırmaya yetiyor. Fakat gereksiz yere veya hak etmeyen bireye fazla özgüven vermenin de gelecekte sorunlu insanların yetişmesine neden olabileceğini unutmamalıyız. Her şeyden önce ahlaklı ve faziletli olmalarını sağlamalıyız.