ERGENLİK AŞKI

[su_row][su_column size=”1/2″][/su_column] [su_column size=”1/2″ class=”sevgi”]

Seversin dünyayı doludizgin
ama o bunun farkında değildir
ayrılmak istemezsin dünyadan
ama o senden ayrılacak
yani sen elmayı seviyorsun diye
elmanın da seni sevmesi şart mı?
Yani Tahir’i Zühre sevmeseydi artık
yahut hiç sevmeseydi
Tahir ne kaybederdi Tahir’liğinden?

[/su_column] [/su_row]

 

Nazım Hikmet’in ‘’Tahir ile Zühre ’’ isimli şirinde karşılıksız aşkı ve aşkı aslında kendimiz istediğimiz için yaşadığımızı, biz seviyorsak karşı taraf bizi sevmese de kendimizden hiç bir şeyi kaybetmediğimizi anlatan, anlam dolu sözleri buluyoruz. Bu tarz aşkı genellikle hayallerin sıklıkla kurulduğu ergenlik döneminde yaşıyoruz. Peki, ergenlik dönemindeki karşılık bulan aşkların çoğunlukla yaş ilerledikçe ayrılıkla sonuçlandığını ergen çocuklarımızla ne kadar paylaşabiliyoruz?

Ergenlik dönemi, duygusal inişlerin, çıkışların yaşandığı ve bazen de her şeyini kaybettiğini sandığı, dibe vurulan andır. Bu dönemde ergen birey kendini kanıtlamak ve göstermek ister. Bu nedenle bir erkek veya kız arkadaşının olması bir ergen için oldukça önemlidir. Ergen, karşı cinsten bir ergenle görünmenin onu popüler yapacağı düşüncesiyle karşı cinse ilgi duyar, hayaller kurar ve zamanının büyük bir kısmını ona ayırır. Ergenlerin aşkı genellikle Tahir İle Zühre’nin aşkındaki gibi biri diğerini severken diğeri sevmese de olur şeklinde olmayıp ‘’tutkulu bir aşk’’ yaşanıyor şeklinde sanılıyor ve küçük yaşta ‘’aşk acısı’’ yaşıyorlar.

Ebeveynler bu dönemde karşı cinsle duygusal ilişki yaşayan ya da aşk acısı çeken çocuklarına karşı nasıl davranmalılar ve onlara nasıl yardımcı olabilirler? Kızlar bu dönemde erkeklere göre daha duyarlı ve alıngandırlar, birlikte olduğu kişiyi yüceltme ve birlikte bir gelecek kurma hayalleri vardır. Erkeklerin ise karşı cinse daha derin duygular beslemesi ve daha uzun vadeli planlar yapması için daha çok yıllara ihtiyaçları var. Erkekler ilişkilere genellikle macera gözüyle bakarlar ve skor olarak görürler. O halde ebeveynler olarak çocuğumuzun kız veya erkek olması bu dönemde onlara karşı nasıl davranmamız gerektiği konusunda temel belirleyici olmalıdır. Yaşı gereği hormonlarının esiri olmuş çocuğumuzda baskı kurarak değil de arkadaş olarak, farklı bu konuyla ilgili filmleri izleyip tartışarak bu dönem yaşanan aşk için verilen emeğin gelecekte genellikle insana acı ve ayrılığı tattırdığını anlatmalıyız. Çoğunluğumuzun ebeveynler olarak ergen dönemindeki aşkımızla evlenemediğimizi, birlikte gelecek kuramadığımızı, bütün bunların hepsinin ergenlik dönemine özel gelgitler olduğunu kırmadan, incitmeden ve inandırarak güzel örneklerle anlatmalıyız.

Fotoğrafa baktığım zaman birbiriyle duvarın iki yanında sohbet eden çocukları görüyorum tıpkı flört eden ergen dönemindekiler gibi. O saf ve temiz duygularla ilk aşkı, ilk sohbeti ve heyecan veren kısık gözlerle bakan ilk bakışları görüyorum. Bunun ne kadar güzel ve özel bir duygu olduğunu çocuklarımıza anlatarak aşkın güzelliğini hissettirirken bir yandan da ergen dönemindeki aşkların sonunun olmadığını söyleyerek o yaş grubuna özel sorumluluklarını da ihmal etmemesi gerektiğini anlatmalıyız.

Ergenlik dönemi, geleceğinin şekilleneceği üniversite öncesi yıllar olup aslında hayatın bir sınavı gibidir. Bu dönem içerisinde anne ve babasıyla çatışmak yerine hormonlarının esiri olduğu dönemde aşkını abartmadan, fazla hayal âlemine dalmayıp sınavlarını ihmal etmeyenler, derslerine düzenli çalışanlar tüm hayatı boyunca başarıyı yakalayarak mutlu olabiliyorlar. Bu dönem aşklarını abartanlar ve sorumluluklarını yerine getirmeyenler, derslerine çalışmayıp aşk acısı çekenler yıllar sonra bu dönemi hatırlayıp ‘’keşke’’ diyerek acı çekiyorlar, uğruna uyumadıkları ve yiyip içmedikleri sevgililerini bir başkasıyla evlenmiş, yuva kurmuş ve mutlu bir şekilde sosyal medyada görebiliyor. Bu acıyı da en çok sevdiğiyle gelecek hayalleri kuran kızlar yaşıyor.

Çocuklarımıza duygusal zekânın önemini anlatarak, aşkın acısını yaşamadan önce hayatın gerçeklerini anlatabilirsek daha az aşk acısı çekerler kanaatindeyim. Bunu yaparken de aşkın o güzelliğinden soğutup başka psikolojik sorunlar yaratmamaya özen göstermeliyiz. Bilmeliyiz ki ‘’Tahir ile Zühre’’ de olduğu gibi aşkı tatmak gerekir ama kendini kaybetmeden.

En Son Yazılar: