TÜKETİM VE MUTLULUK

TÜKETİM VE MUTLULUK

Doğumda yalan var, ölümde gerçek

Bir şeyler anlatır balık, kuş, çiçek

Kırık gönülleri toplayıp tek tek

Toplayıp göğsüme dizsem kim anlar?

 

Abdurrahim Karakoç’un ‘’Acaba’’ isimli şiirinde belirttiği gibi    etrafımızda olan her şey bir şeyler anlatır. Güzel olanlarından güzel anlamlar çıkartmak ve onları yaşayıp yaşatmak da hayatımıza mutluluk katar. Bazıları etrafındaki bu güzelliklerin farkına varmadan yaşamakta ve kendini sürekli kendince alışverişin olduğu mekânlarda avutarak bulmakta. Alışveriş yaparak rahatlayacağını zannedenler çoğunlukta.

Tüketim bu çağın en ciddi sorunlarından birisi olarak görülüyor ve tüketimde ölçü o kadar kaçmış durumda ki çılgınlıkla birlikte anılıyor. İnsanlara bu çılgınlığı yaşatan ne? Başlıca neden olarak “doyumsuzluk” faktörü gösteriliyor.

İnsanlar, bir şeye sahip olmak konusunda sınır tanımıyor. Bu sınır tanımamazlık aslında beraberinde bir tehlikeyi getiriyor: ‘Ne kadar çok şeye sahip olursak, o kadar çok mutlu oluruz’ düşüncesi insanları zamanla mutsuzluğa sürüklüyor.

Psikolog Ayşe Yanık Knudsen,  “Çoğu zaman sahip olduklarımız yeterli gelmiyor, yeme, içme, barınma, sağlık, giyinme ve eğitim gibi temel ihtiyaçlarımızı karşılayabilsek de yeni arayışlar içine giriyoruz.  Aşırı yemek yiyoruz, çok alışveriş yapıyoruz… Ve hep daha fazlasını istiyoruz…’’ İçinde bulunduğumuz manevi boşluğu giderebilmek için olumsuz davranış biçimleri sergileyebiliyoruz. Psikolog Knudsen; bilgi ve teknolojinin baş döndürücü bir hızla geliştiği günümüzde; haberleşme, ulaşım, şehirleşme, ticaret, sanayi, turizm ve hemen diğer bütün sahalarda meydana gelen ilerlemelerin insanın manevi ve ruh varlığından çok, maddi varlığına hizmet ettiğini belirtiyor.

 

Fotoğraftaki ateş, kadın ve az sayıdaki eşyadan oluşan yaşam alanı ile bugün her türlü konforun bulunduğu yaşam alanlarına odaklandığımda aklıma mutluluk kelimesi geliyor. Fotoğrafa baktığım zaman hem yemeğin pişirildiği hem de banyo yapılacak suyun ısıtıldığı, ısınma ihtiyacının giderildiği bir ateşin önünde, zahmetli bir yaşama rağmen mutlu bir kadını görüyorum. Fotoğraftaki yaşam alanı hem yediği ve içtiği alan hem de televizyon seyredip oturup dinlendiği mekân olmakla kalmıyor aynı zamanda uyuyup uyandığı alanlarda olabiliyor. Fotoğrafta tek göz mekânda kocaman bir mutluluğun bakışlarını ve kanaatkâr oluşu görüyorum.

 

Fotoğraftaki yaşam alanının sadeliği bana ünlü filozof Diyojen’i hatırlattı. Diyojen, çeşmeden avucu ile su içen bir çocuk görünce: “Bu çocuk bana fazladan eşyam olduğunu öğretti” diye haykırıp, su çanağını kıracak kadar sade yaşamdan yana olan bir filozoftur…

 

Mutluluğun yolu, sınır tanımayan bir tüketimden değil sade bir yaşamdan ve kanaatkârlıktan geçiyor…