ANADOLU MİSAFİRPERVERLİĞİ

ANADOLU MİSAFİRPERVERLİĞİ

Elimizin hünerinde yeryüzü.
Dolu sofra, gülen anne, gülen çocuklar,
Bir’e on, bir’e yüz’le akşama gebe
Şafakla doğan işgücü.

 

Ahmed Arif’in  ‘’Vay Kurban’’ isimli şiirindeki gibi akşam veya sabah sofralarında en güzel yerde dolu dolu sofralar kurup gülen yüzle hep birlikte veya misafir ağırlayarak yemek yemek ve ikram etmek Anadolu insanının misafirperverliğinin en güzel örneğidir. Bu misafirperverlik dillere destandır. Zaman çok şeyi değiştirse de Anadolu insanının bu özelliği kuşaklar boyu devam etmektedir.

Misafire karşı sergilenen gönülden paylaşmak, samimi bir karşılama, sevgi ve saygıdaki cömertlik Anadolu kültürüne ve insanına yabancı olanların anlamakta zorluk çektiği bir özelliktir. Bencilliğin, yabancılaşmanın, kabuğuna çekilmenin yaygınlaştığı bir dünyada Anadolu misafirperverliğinin varlığını sürdürüyor olması kadim toprak olmanın şanına da yakışan olmaktadır.

Anadolu misafirperverliği insan odaklı bir anlayışın ürünü olup insana verilen değerin en güzel örneklerinden birisidir. Bu konuya yönelik şu tespitler önemli: “…Anadolu halkı, misafirliğe verdiği değeri ‘Tanrı misafiri’ olarak kavramlaştırmıştır. Gelenektir; her şeyin en iyisi, en güzeli, en yenisi çıkarılır misafirin önüne. Yaşlı veya genç olması çok önemli değildir. Misafir emanettir kendisine. Bu gözle bakar; korur, kollar, evindeymişçesine rahat etmesini sağlar.

Çok yoksul da olunsa, konuğa vermek için ayrılmış bir yorgan döşek, konuğun önüne sermek için özel sofra bezleri vardır mutlaka. Bir ev yaptırılırken, bir odanın misafir odası olarak düşünülmesi, evde odalardan birinin bu adı taşıması, geleneğimizin yerleşikliğinin göstergesidir. Köylerde bunun için misafir evleri yapılmıştır.

Anadolu insanı “Gülen gözler karşılar sizi. Ellerinizi ellerinin içine alıp sallamaya başlar… Farklı dil ya da dinden olmak özünde çok farklılık taşımaz Anadolu insanı için… Anadolu halkının konuk severlikleri üst boyuttadır. Göreneklerine göre, misafirin davetlisi de davetsizi de birdir. Avludaki, dairedeki, evdeki en iyi yer konuklara ayrılmıştır. Bir misafirin ‘yedi hayır’ getirdiğine inanılır. Misafir ayrılırken ziyaretinin sürekli hatırlanması için bir hediye verilmesi adettendir.

Ev sahibi, ‘Tanrı misafiri’ni korumakla da yükümlüdür. Çocuklarına bile yediremediklerini size yedirmeye, sırtınıza bir gömlek, kazak giydirmeye çalışır. Belki kendileri bulgur pilavıyla doyurmuşlardır karınlarını, yoğurt lükstür onlar için, ama azığınızı ‘Allah ne verdiyse’ ağzına kadar doldurur… ‘Misafir kısmeti ile gelir’ diye düşünen ve varını yoğunu misafirine çıkarmayı adet edinen halk, aynı zamanda ‘misafir umduğunu değil, bulduğunu yer’ de der…”

Fotoğrafa baktığım zaman köy yerinde, ocağın başında, çocuğunun yanında kendi pişirdiği ekmeği yağlayıp içine çökelek peyniri koyarak ağırladığı bizlere misafirperverliğini en iyi şekilde yansıtan anneyi, yurdum insanını hatırlıyorum. Kendi elleriyle, imkânları çerçevesinde bir şeyler hazırlayıp gelen misafire ikram etmek Anadolu misafirperverliğinin en önemli boyutudur. Fotoğrafa baktığım zaman ‘’Misafir on kısmetle gelir; birini yer, dokuzunu bırakır’’ ata sözünü hatırlıyorum.

Saygı, sevgi, paylaşma ve hoşgörünün en güzel örneklerini sergileyen Anadolu misafirperverliği bugüne kadar nasıl korunduysa bundan sonra da kadim toprak olmanın şanına yakışır şekilde korunmalı. Unutmamalıyız ki bencilliği ve yabancılaşmayı da ancak böyle önleyebiliriz.