BEN, BİZ, O…

BEN, BİZ, O…

Gün oldu kırdın.

İncinmedim;

İlk oyuncağın

Ben oldum yavrum

Son oyuncağın

Ben oldum

 

Arif Nihat Asya’nın ‘’Anne’’ isimli şiirinde belirttiği gibi çocuğuna hayatı öğreten ve ilk andan son ana kadar yanında olan, çocuğunun kendisini kırmasına rağmen incinmeyen annenin hakkı ödenmez. İster anne isterse baba olsun evlenmeden önce her ikisi de ayrı birer ‘’ben’’ iken evlenince ‘’biz’’ oluyorlar. Çocuk doğduğu zaman ben ve biz yok olup hayatlarının her anında sadece ‘’O’’ oluyor.

İnsan ömrü, geçmiş dönemlere göre iyice uzamış olmakla birlikte yine de çok küçük bir zaman dilimini kapsar. İki kapılı bir handa, biyolojik annenin kucağında başlayan bu kısa zaman dilimini kapsayan hayat yolculuğu, kaçınılmaz bir şekilde toprak ananın kucağında sona eriyor.

“Ben” olarak başladığımız bu hayat yolculuğunda bir süre sonra yanımıza bir eş alarak “biz” oluyoruz. Daha sonra ise “ben” ve “bizi” gölgeleyecek, her şeyin önüne geçecek “o”, yani çocuk hayatımıza giriyor. Geçmiş zamanlarda, çocuk bu kadar hayatın merkezine gelip oturmazdı. Modern zamanlar, çekirdek aileye geçiş, az çocuk yapmanın gerekleri, çocuğu, sınırlı ömre sahip insanların hayatında her şeyin önüne koyuyor. Çocukla birlikte değişime uğramış olan hayatı, adanmış hayat olarak tanımlıyorum. Başka şeylere adanmış hayatlar da var ama en yaygın olanı çocuğa adanmış hayattır.

Fotoğraftaki bebek, bir kucakta ve su içiyor. Anne ve baba hayatlarını ‘’biz’ ’olarak yaşamayıp hep ‘’O’’ nun için yaşayarak tüm programlarını ona göre yapıyorlar. Kendisini doğuranlar için bir “O” durumundayken ergenlik dönemine geldiğinde kendisini bir “ben” haline getirmek için mücadeleye başlayacak. ‘’Ben’’ haline gelirken anne ve baba ile çatışmalar yaşayacak ve anne, babanın kendilerini sorgulamalarına neden olacak. Çocuğa adanmış hayatta en ciddi risk, işte bu aşamada başlar: Bütün bu emeğin ve adanmışlığın karşısında aradığını bulamamak, bir itiraz veya isyanla karşılaşmak. Örneğin; adanmış hayatı temsil eden bir anne, çocuğun ergenlik sürecindeki kişilik mücadelesinde neler yaşadığını bilmiyorsa, kendisine yönelen itirazları kavrayamıyorsa, elinden, “Nankör! Senin için saçımı süpürge yaptım” demekten başka bir şey gelmez.

İş, sınırlı kısa ömrü çocuğa adamakla da kalmıyor, bir süre sonra sırayı toruna adanmış hayat alıyor. Çocuğu evlendirdikten sonra kısa bir dönem tekrar ‘’Biz’’ olarak hayatı devam ettirirken torunun doğmasıyla birlikte tekrar ‘’Biz’’ ölüyor ve yerini bu sefer bir başka ‘’O’’ alıyor, yani ‘’Torun’’. En dikkate değer nokta, insanların bunu içten bir şekilde sorgusuz sualsiz yapmalarıdır.

Artık, hayal kırıklığı, hayatı sorgulama süreci kaçınılmaz şekilde başlar. Aslında, adanmış hayat anlayışından vazgeçsek, çocuğun ergenlik sürecindeki “ben” olma mücadelesini kavrayabilsek ve buna saygı duyabilsek, bunlar hiç yaşanmayacak.