DOST ÜZÜNCE

DOST ÜZÜNCE

Küsmek nedir bilir misin?
Küsmek dürüstlüktür.
Çocukçadır ve ondan dolayı saftır,
Yalansızdır.
Küsmek “seni seviyorum “dur,
Vazgeçememektir.
Beni anlatır küsmek.
“Kızdım ama hala buradayımdır, “gitmiyordum “dur, “gidemiyorum “dur.
Küsmek nazlanmaktır, yakın bulmaktır, “benim için değerlisin”dir.
Küsmek, “Sevdiğini söyle! “demektir, “Hadi anla! “demektir.
Küsmek umuttur, acabaları bitirmektir, emin olmaktır.

Yani, diyeceğim o ki:
Ben sana küstüm!

Nazım Hikmet’in ‘’Küsmek Nedir Bilir misin’’ isimli şiirindeki gibi küsmek umuttur ve acabaları bitirmektir, emin olmaktır. Eğer bir dost kazığı yemişsen artık eminsin o kazığı atanın dost olmadığına. Küsersin çünkü o senin için değerlidir. İnsan değer vermediğine küsmez. Çok sevdiğiniz, nazlanabileceğiniz insana ‘’ben sana küstüm’’ diyebilirsiniz.

Bir dostun insanı üzmesi çok acı verir ve insanın kendisini çaresiz hissetmesine yol açar. Dost bildiğin insanı sevmişsin, güvenmişsin ama ummadığın bir zamanda büyük bir yanlışlık yapıyorsa ilk hissedilen şey çaresizliktir. Güvenmiş olmanın getirdiği bir hüzündür yaşanacak olan.

Parçalanmış bir vazonun eski haline kavuşturulamaması gibi dostun kırdığı kalp de bir iki şirin lafla eski haline dönmüyor ve kırık kalbi tamir edeceğini sananlar da boşa kürek çekiyor. Dost bulmanın zor olduğu bir çağda olmakla birlikte var olan dostlukların bile zor korunduğu bir süreçten geçiyoruz. Böyle bir süreçte de insanı giderek sarmalayan çaresizlik duygusuna şaşırmamamız gerekiyor.

Haşmet Babaoğlu, bu konuda şunları yazıyor: “Korkuyorum ki… Pek yakında bütün arkadaşlıklarımız yeni yetmelerin sabahlara kadar kankalarıyla play-station oynamasını andıracak. Şamata durduğunda, oyun bittiğinde herkes evlerine dağılacak!

Romancı Neslihan Acu geçen gün çıkan çarpıcı yazısında ‘pop kültür çağında gerçek bir dost bulmak da, gerçek bir aşk yaşamak kadar zor’ diyordu.
Haklıydı! Çünkü dostluk ağırdır, zorlar insanı! Ve dostlar da tıpkı âşıklar gibi tehlikeli alanlarda dolaşmayı sever.


Artık arkadaş sohbetleri ‘bana yalanlar söyle, yeter ki güzel olsun’ ilkesine göre biçimleniyor. Güvenmek yok artık, güvenlik var! Omuz omuzalığın modası geçti, şimdi taraflardan sadece birinin ötekine sırtını yaslaması var!

Çok değer verdiğim bir düşünür olan J. Derrida insanın her çağdaki dostluk arayışını ‘bir başkasına inanma özlemi’ne bağlıyordu. Çünkü ‘başka birine inanmak’ aslında kendimize ve dünyaya inanma çabasıydı!

Ne kendimize ne de bir başkasına inanmadan… Ve akşamları kafayı yastığa koyduğumuzda bir an bile ‘nereden geldik, nereye gidiyoruz’ diye sormadan yaşıyoruz. Dostluğu aramak yerine okey’e dördüncü aramak daha kolay ve çekici geliyor bize…”

Fotoğrafa baktığım zaman hayata küsmüş birini görüyorum. Dost bildiği, sevdiği ve değer verdiği bir insandan hiç ummadığı hareket veya söze maruz kalmış bir kişinin bu yüz ifadesi, dost bilinenin yaşatacağı üzüntüyü ortaya koyuyor…

Bir insan zor kazanılır ama kolay kaybedilir sözünü unutmadan dostluklarımızın kıymetini bilmeliyiz…