Ara Güler “Bana İstanbul fotoğrafçısı diyorlar. Ama ben dünya
vatandaşıyım. Dünyanın foto muhabiriyim” ile neden fotoğraf
denildiğinde akla ilk gelen isimlerden birisi olduğunu özetliyor.
Lisedeyken film stüdyolarında sinemacılığın her dalında çalışan,
tiyatro ve oyunculuk eğitimi almakla birlikte Ara Güler gazeteci
olmayı tercih etmiştir.
Ara Güler, fotoğraf sanatçısı sıfatı yerine kendisi için foto muhabiri
sıfatını tercih ediyor. Büyük Usta’yı, 1961 yılında Birleşik Krallık ‘ta
yayınlanan Photography Annual, dünyanın en iyi yedi
fotoğrafçısından biri olarak tanımlamış.
Yaptığı işi adeta bir aşk ile yapmak Ara Güler için çok önemli. Çok
sevdiği işi açısından yaşadığı bir üzüntüyü şu şekilde açıklıyor:
“İndira Gandhi’yi çektim ama Gandhi’nin kendisini çekebilsem çok
iyi olurdu. Bunlar cesedini bile yakıyorlar hemen, ölüsünü de
çekemiyorsun!”
Ara Güler, kendi alanında teknolojinin sunduğu yenilikleri ve
imkânları takdir etmekten hiç çekinmiyor. Akıllı telefonlar ile fotoğraf
çekenlere kızmadığını açıklayan Ara Güler, İzzet Çapa’ya bu konuda
şunları söylüyor: “Gayet iyi çekiyorlar. Bir şey bilmene gerek yok,
bunun içinden bak, gördüğünü çek. Bunlar televizyonu da bitirdi;
video da çekiyor, canlı da çekiyor… Bu teknoloji çok işimize yaradı.
Eskiden bir resim çekerdin, yıkayacaksın, bakacaksın, kurutacaksın,
asacaksın…”
Aynı Ara Güler bir yandan teknolojinin sunduğu yenilikleri ve
imkânları takdir ederken öte yandan “En iyi makine en iyi fotoğrafı
çekseydi en iyi daktiloya sahip olan da en iyi romanı
yazardı.”cümlesiyle de fotoğraf deklanşöre basan kişinin entelektüel
bir yansımasıdır demekte. Hangi sektörde olursanız olun kendi
entelektüel birikiminiz ve beceriniz yeterli düzeyde değilse elinizde
olanlar size bir yere kadar yardımcı olabiliyor. En iyi fotoğraf
makinesine sahip olan en iyi fotoğrafı çeker diye bir kural yok.
Fotoğrafın duayen ismi Ara Güler: “Fotoğraf hakikattir sanat
olamaz…” diyor. Ara Güler, Hülya Küpçüoğlu’nun kendisiyle yaptığı
röportajda bu konuda çarpıcı bir tespit yapıyor: “…Öyle gibi
gösterirler… Makinenin arkasına geçip düğmeye bastığın zaman artık
çıkmamasına imkân yok. Ne çekersen çıkacak.” Ara Güler, bu
konuda: “Ressamdan sanatçı olabilir. En çabuk fotoğraf sanatçısı
olabiliyorsun. Sıkıysa ressam ol. Gidip bir kompozitör olup da senfoni
yaz” saptamasını yapıyor.
Ara Güler, Küpçüoğlu’nun yaptığı röportajda oto sansür konusunda
ise şunları söylüyor: “Onu yapıyorum. Mesela foto muhabirliğim
sırasında fazla kanlı sahneleri koymuyordum. İnsanları yaşamdan
bıktırır diye… Sirkeci’den Yeşilköy’e doğru bir tren kalkmıştı ve birisi
tren camından kafasını çıkarmış, kafası kopmuştu. Düşen kafayı foto
muhabiri buldu ve resmini çekti. Yazı işleri müdürü zaten böyle bir
fotoğrafı koymaz. Çünkü dehşet verici bir sahne.”
Fotoğrafa baktığım zaman Ara Güler’in fotoğraf ile hakikat arasında
kurduğu ilişkiye odaklanıyorum. Ara Güler’in ortaya koyduğu insana
ve hayata dair hakikatlerden öğrenilecek çok şey olduğuna
inanıyorum. Ara Güler, çektiği fotoğraflarda insanı ve hayatı
anlatırken herkes hayatı ve insanı anlatacak fotoğrafları çekmeye
çalışarak birer Ara Güler olmaya çalışmamalı. Çok iyi bir fotoğrafçı
olsanız dahi kendi entelektüel birikiminize ve kendi becerinize uygun
fotoğraflar çekmek yerine başkalarını taklit etmeye kalkarsanız
başarılı olamazsınız, var olan yeteneğinizi yok edersiniz.
Ara Güler’in huzur ve sağlık içinde, insana ve hayata dair hakikatleri
bizlerle paylaşmaya devam etmesini diliyorum…