Bir çekmecede unutulmuş,
Senelerle rengi solmuş,
Bir tek resim çocukluğum… [/su_quote]
Ziya Osman Saba’nın ‘’ Çocukluğum ‘’ isimli şiirinde belirttiği gibi yıllar sonra elimize aldığımız bir fotoğraf bizi yıllar öncesindeki çocukluk dönemimize götürerek yaşanmışları bir bir hatırlamamızı sağlıyor ve bazen hüzün bazen de tatlı bir tebessümle geçmişe götürüyor. Fotoğrafın rengi sararmış ve soluk olsa da geçmiş gözümüzün önüne pırıl pırıl geliyor. Peki, günümüzde yıllar sonra bakabileceğimiz sararıp solmuş fotoğraflar çekebiliyor muyuz?
Fotoğraf alanında gelişen teknoloji, fotoğrafları saklama şeklini değiştirdi. Gelişen teknolojiye yenik düşenlerin arasında fotoğraf albümleri de maalesef yerini almış bulunuyor. Fotoğraflar, bir sanat eseri niteliğindeki albümlerde artık saklanmıyor.
Tolga Gezginiş, bu değişimi nostalji eşliğinde şu şekilde açıklıyor: “Her evde klasiktir; genç âşıklara ait fotoğraflar, çocuklara ait doğum günü fotoğrafları, bebeklerin ilk anları, ebeveynlere ait evlilik fotoğrafları ya da tatil boyunca çekilen fotoğraflar ve bunların saklandığı albümler. Bu ve buna benzer birçok anıların saklandığı araçlar artık yerini JPEG’lere yani diğer bir tabirle dijital fotoğraflara bırakmış durumda.
Hızlı bir şekilde akıp geçen zamanı durdurmak için fotoğraf makinelerinin, cep telefonlarının ya da tabletlerin belleklerini kullanıyoruz. Gerek depolama maliyetinin ucuzluğu gerekse de GB’larca boş alana sahip olduğumuz için bol bol fotoğraf çekip, belki de çoğuna bir daha bakmayacağımız şekilde arşive atıyoruz. Öyle ki bu sevda çoğu zaman konserlerde ya da düğünlerde eğlenmek yerine fotoğraf çekme yarışına girmek gibi anı yaşamamızı engellemeye kadar gidiyor. Ayrıca kendimizce değerli olanları ya da beğendiklerimizi de eşle dostla ya da takipçilerimizle Facebook’ta, Twitter’da ya da Instagram’da paylaşarak sözüm ona sosyalliğin dibine vuruyoruz.
Fakat 1 hafta ya da o kadar sürmez çektiğimiz o fotoğrafları tarihe gömüp hayatımıza devam ediyoruz. Evet, haklısınız istediğimiz zaman oluşturduğumuz Facebook albümüne bakıp anılarımızı tekrar yaşayabiliyoruz, fakat kesinlikle albümlere ve elimize alıp bizi geçmişe götüren o fotoğraflar kadar anlamlı olmuyor. Basılı duran fotoğrafların götürdüğü yerlere götürmüyor ruhumuzu…”
Fotoğraftaki çocuğun elinde kendi fotoğrafı var. Basılı fotoğrafını sımsıkı tutmuş sevdiği birini tutar gibi. Bu fotoğraf bana albümlerin teknolojiye yenilmesi karşısında kaybettiklerimizi hatırlatıyor. Teknoloji, albümler aracılığıyla anılara yolculuk yapmaktan mahrum bırakıyor bizi. Bilgisayar ve cep telefonunda saklanan fotoğraf kendi fotoğrafını eliyle tutan çocuğun yaşadığı keyfi vermiyor. Yeni çıkan bir telefonu aldıktan sonra telefondaki tüm rehber gibi yıllar sonra bakabileceğin tüm fotoğraflarında yok olduğunu görmek acı veriyor. Bilgisayarına virüs girdiği zaman tıpkı hastalıkta sana zarar veren virüs gibi fotoğraflarını yok ederek senin geçmişine zarar verebiliyor.
Değişimin hızla yaşandığı günümüzde çekilen fotoğrafları yedekleyebiliyorsanız veya gelişen teknolojiyi yakından takip edip daha önce çekilmiş fotoğrafları güncelleyebiliyorsanız, format değiştirebiliyorsanız sorun yok. Ülkemizde bunları kaç kişi yapabiliyor diye düşündüğümüz zaman gelecekte paylaşabileceğimiz geçmişe götürebilecek fotoğraflarımızın olmayacağı açıkça görülebilmektedir.
Değişim kaçınılmaz ama ben, basılı fotoğraf albümlerini çok seviyorum. Fotoğrafa dokunduğum zaman sevdiğime ve özlediğime dokunuyormuş gibi hissetmek istiyorum. Fotoğrafın o kâğıt kokusunu kokladığım zaman sevdiğimi kokluyormuş gibi hissetmek istiyorum. Sizi bilmem ama cep telefonumda veya bilgisayarımda sakladığım fotoğraf bana bu duyguları vermiyor. Yıllar sonra bu duyguları hissedebilmek için ben basılı fotoğraf albümlerini çok seviyorum…