HAYATI FAZLASIYLA ZORLAMAK

HAYATI FAZLASIYLA ZORLAMAK

Olsun istersin…

Hatta olsun diye yapılması gerekenden daha da fazla üstelersin.

Aşktır; değer verirsin, ödün verirsin, sevgiden de öte saygı gösterirsin, olmayacak kaç şey varsa bir araya bile getirirsin. Bakarsın, ne anlattığını anlayabilmiş (?) ne de çözüm için bir şeyler yapma gayretinde.


İştir; sabahlarsın, “olsun” diye ailenden çaldığın zamanı oraya verirsin.

Dosttur; hayatta kimseyi dinlemediğin kadar dinler, kendine ayırmadığın onca şeyi ona ayırmaya çalışırsın.

Sonra olayın içinden kendini çıkartır şöyle karşıdan yaptıklarına bir bakarsın. Bakarsın ki her şey başladığın gibi!

Olmuyorsa, olmuyordur!

Gönlün rahat mı?

Elinden geleni yaptın mı?

Cidden olmuyorsa zorlamayacaksın.

 

Can Yücel’in ‘’Olmuyorsa Zorlamayacaksın’’ isimli şiirinde olduğu gibi hayatı gereğinden fazla zorlamamak gerekiyor çünkü hayatın doğal bir akışı var ve tıpkı nehirler gibi hayat da kendi yatağında akar gider.

Hayatın yükünü fazlasıyla omuzlayıp hayatla zıtlaşanlar yitik bir hayata kendilerini mahkûm ediyorlar. Fazlasıyla hayatı zorlayanların, hayat karşısında sürdürülebilir bir galibiyet yaşadığını tarih kitapları insanlığa göstermiyor. Yitip giden ise kendilerine bir armağan olarak sunulmuş olan hayatlarıdır.

Hayatın bir armağan olduğunun farkında olmak çok önemli olup böyle bir farkındalığın, hayatla zıtlaşmanın, hayatı gereğinden fazla zorlamanın beyhude bir çaba olduğunu anlamaya yardımcı olacaktır.

Doğan Cüceloğlu, bu konuda şunları söylüyor: “Yaşanmamış yaşamlar dünyasındayız. Ya sen hayatı yaşarsın ya da hayat seni yaşar. İnsanların çoğu bunun farkında değil. Yani konu benim dağa tırmanmam değil, konu yaşamımın hakkını vererek yaşamam. Ve bu dünyada büyük bir çoğunluğumuz yaşamadan ölüyoruz. Erich Fromm, ‘Yaşanmamış yaşamlar, tüm savaşların ve kötülüklerin kaynağıdır,’ der. Kötülükler ve savaşlar devam edip gittiğine göre… İnsan kendi yaşamını yaşamayı nasıl seçer? Olabileceğinin en iyisi olma yolunu nasıl seçer? İlk adım farkına varmaktır.

Şimdi muhtemelen tuhafınıza gidecek bir şey söylemek istiyorum; söylemem gerekiyor. Ben kişisel gelişim kitaplarının çoğunu ciddiye almam… Birçok kitap şişkin bir ego yaratmanın, kendine güvenen, ’ben her şeyi yapabilirim’ duygusu içinde bir insan olmanın istenilen bir şey olduğunu bar bar bağırıyor… Yaşamın gerçeği ise, bu tür şişkin egolu insanların pek sevilmediği ve sürdürülebilir başarılara imza atamadığı; gerçek bu.”

Fotoğrafa baktığım zaman hayatın ağır yükü altında yorulmuş ve tükenmiş birini görüyorum. Kaldırabileceğimiz yükler varken fazlasının altında kalmaya değer mi? Yaşlanınca hayatın yitirilmiş olduğunun farkına varmak büyük pişmanlıklar yaşatır. Ama bu pişmanlık hiç faydası olmayan bir pişmanlıktır…

Hayatın bizi yaşamasına izin vermeyelim ve biz hayatı yaşayalım ki yitip giden, bize armağan olarak sunulan hayat için arkasından yaşlandığımızda ağlamayalım.