HAYVAN SEVGİSİ

HAYVAN SEVGİSİ

İnsanı insan diye sevmişim, hep severim;

Ve onu tanrılara karşı bile överim.

Ben bütün bir evreni sevmişim; alın terim

Var evrende; öz, üvey diye ayıramam ki.

 

Ahmet Muhip Dıranas’ın ‘’Evreni Sevmek ki’’ isimli şiirinde belirttiği gibi ayrım gözetmeden evreni bir bütün olarak kabul edip sevmeliyiz. Evet, ayrım gözetmeden bütün bir evreni sevmeliyiz ki bazılarını yok ederek doğanın dengesini bozmamalıyız.  Yaratılmış olan âleme karşı tümüyle sorumluluk taşıdığımız muhakkak. Sadece insanların birbirine karşı değil, hayvanlara, havaya, suya, taşa karşı bile sorumluluğu var.

Büyük ve gelişmiş şehirlerde hayvan sevgisinde bir patlama yaşanıyor. Kedi ve köpek başta olmak üzere değişik türden hayvanlara yönelik bir ilgi ve sevgi artışına paralel olarak bu gelişmeye tepki gösterenler de var. Tepki ve rahatsızlıklar daha çok apartman türü ortak yaşam alanlarında kendisini dışa vuruyor. Ayrıca, yardıma muhtaç çok sayıda insanın olduğu gerekçe gösterilerek de gelişen hayvan sevgisine tepki gösteriliyor.

Yardıma muhtaç çok sayıda insanın varlığı gerekçe gösterilerek hayvanlara yönelik sevgiyi eleştirmenin doğru bir yaklaşım olmadığına inanıyorum. Hayvanlara sevgi göstermeyerek, yardıma muhtaç insanların sorunları herhalde çözülemez. Yoksulluk konusuna yönelik sosyal politikaların eksikliğini veya yetersizliğini eleştirmek yerine hayvanları, insan sevgisinden mahrum bırakacak yaklaşımı savunmak ve kabullenmek doğru değil.

Nazan Bekiroğlu’nun, bu konudaki yaklaşımı son derece önemli: ” Bence hayvanları sevmek değil, sevememek insan tabiatına aykırı. Hayvan sevgisi çıkarsız bir sorumluluğun, dahası şefkatin göstergesi. Hayvanları sevmenin, insanları sevmekle çok yakın ilişkisi olduğuna inanıyorum. Hayvanı sevmeyen, insanı da sevemez.  Hayvanlarla ilişkimiz, inanın sosyal hayatımızın sağlıklılığı hakkında ilk göstergedir. Sokağına ‘Kör kedi’ adını verebilen, leylekler ve diğer hayvanlar için hayvan hastaneleri açan medeniyet bunu başarmıştı. Bebeklerin öldürüldüğü böyle bir dünyada sadece karabataklar için ağıt yakmak, sığ vicdanların rahatlatılmasından başka hiç bir işe yaramaz. Esas olan elbet insandır. Ama her şey insanla bitmez.  Hayvanları çok seviyorum. Onlar için çok ağladığımı bilirim. Evimde 2’si kedi, 2’si köpek 4 hayvan besliyorum. Gönlüm, kedi ve köpek başta olmak üzere pek çok hayvanı kucaklayabilir. Doğrusu pek çok derken de huzursuzum. Neden hepsi değil? Hepsini sevebilmek için kendimi çok zorladım. Ama maalesef olmuyor. Sürüngenleri filan sevemiyorum. Üzgünüm, korkuyorum. Ve galiba ben, galiba değil muhakkak; yangında Rembrant tabloyu bırakıp minik kedi yavrusunu kurtaracak olanlardanım.”

Hayvan sevgisi, çocuğun psikolojik gelişimi açısından çok önemli görülüyor. Doğru ilişki kurulduğu takdirde; empati yapma, fedakârlık ve sevginin karşılıklı olduğunu dair birçok konuda olumlu sonuçların ortaya çıkabileceği iddia ediliyor. Depremde annemin akvaryumdaki bir canlı olan balığın da hayatını düşünerek kucaklayıp bizlerle birlikte dışarı kaçması hayatım boyunca gözlerimin önünden gitmiyor ve bana sürekli doğaya karşı sorumluluğumu hatırlatıyor. Yaşatarak öğretmeyi bilmeliyiz.

Fotoğrafta, doğru kurulmuş bir ilişkinin örneğini görüyoruz. Köpeğe sevgi gösteren çocuk, sevgi ve ilgisinin arttığı ölçüde köpeğin sadakatinin de artığını gördükçe sevginin karşılıklı olduğunu fark edecektir. Çocukta merhamet ve duyarlılık da gelişecektir. Bütün bunlar, çocuğu daha paylaşımcı ve duyarlı bir varlık haline getirecektir. İzlediğim video görüntüsünde sevimli bir kedinin kendini sevdirmek için oturan bayanın bacaklarına vurması ve ardından da bayanın onu sevmesi, sevgiyi gösteren temas bittiğinde kedinin tekrar varlığını hatırlatması sevmenin ve temasın önemini göstermiyor mu?

Fazla söze gerek yok. İnsan tabiatına uygun olan, hayvanları sevmektir…