HOŞGÖRÜ

HOŞGÖRÜ

Sevgide güneş gibi ol,

dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi ol,

hataları örtmede gece gibi ol,

tevazuda toprak gibi ol,

öfkede ölü gibi ol,

 

Mevlana’nın belirttiği gibi sevgiyi gösterirken güneş kadar cömert, öfkedeyse ölü gibi sakin ve sessiz kalabilirsek, hoşgörü ile olaylara yaklaşabilirsek çözülemeyecek hiçbir sorun kalmaz. Devlet ve şirket politikalarında etkin olan isimler bu hoşgörüye sahip olabilirlerse çoğunluğun mutluluğu söz konusu olur, hoşgörüye sahip olmayıp hırçın ve saldırgan büyümeyi düşünürlerse sürekli çatışmalar yaşanır.

1945’te başlayıp 1989’da Berlin Duvarı’nın çökmesiyle sona eren Doğu-Batı kamplaşmasına dayalı bir ortamda dünyevi ideolojilerin yaklaşık 45 yıl süren hırçın mücadelesinden yorulmuş olan insanlık, Samuel Huntington’ın 1993 yılında ortaya attığı “Medeniyetler Çatışması” tezini tepkiyle karşılamıştı.

 

Soğuk Savaş’ın sona erdiği 1990’lı yılların başında dünyanın geleceğine dair iyimser beklentiler kadar karamsar beklentiler de gündeme gelmişti. Huntington’a göre, “Yeni Dünya’da mücadelenin esas kaynağı öncelikle ideolojik ya da ekonomik olmayacak. Toplumlar arasındaki büyük bölünmeler ve hâkim mücadele kaynağı kültürel olacak. Ulus devletler, Dünya’daki olayların yine en güçlü aktörleri olacak fakat global politikanın asıl mücadeleleri, farklı medeniyetlere mensup grup ve uluslar arasında meydana gelecek…

 

Medeniyet kimliği, gelecekte artan bir şekilde önem kazanacak ve dünya büyük ölçüde, belli başlı yedi veya sekiz medeniyet arasındaki etkileşimle şekillenecektir. Bunların içine Batı, Konfüçyüs, Japon, İslam, Hint, Slav-Ortodoks, Latin Amerika ve muhtemelen Afrika medeniyetleri giriyor.”

 

Tepkiyle karşılanan ve daha sonra gündemden düşen “Medeniyetler Çatışması” tezi, 11 Eylül 2001’de ABD’de İkiz Kulelere yapılan saldırı ve Başkan Bush’un “Haçlı Seferi” kavramını kullanmasından sonra Afganistan’ın vurulması ve Irak’ın işgali sonucu yeniden gündeme geldi. “Medeniyetler Çatışması” tezi yeniden gündeme gelirken önyargı, kin ve nefret farklı coğrafyalarda ürkütücü bir şekilde yükseliş sergiliyor.

 

Bu ürkütücü gelişme karşısında fotoğrafa baktığımda cami ile kilisenin sergilediği son derece anlamlı ve değerli birliktelik eşsiz bir hoşgörü örneğini ortaya koymaktadır. Bu tür hoşgörü örnekleri, medeniyetler çatışmasına karşı adeta sigorta görevi görmektedir. Duvarları birbirine komşu cami ve kiliseye giden komşular birbirlerinin inançlarına saygı gösterip insan olarak hoşgörünün en güzel örneğini sunuyorlar. Tüm dinlerde ve ideolojilerde her şey insan içinken, eşitlikten ve kardeşçe paylaşımdan bahsederken neden günümüzde bu kadar çok çatışma yaşanıyor? İnsanların çatışmasından beslenen tüm dinlerde ve ideolojilerde hırslarına ve egolarına yenik düşmüş, insanlıktan nasibini almamışların varlığından veya yönetiminden kaynaklanabilir mi diye sormak gerekiyor.

 

Bize düşen toplumda bize yalan yanlış haberlerle dayatılan değil, eylemleriyle ve söylemleriyle tutarlı, insanlıktan nasibini almış, vicdan sahibi insanlara sahip çıkarak, birlikte hareket ederek iyiyi ve güzeli amaçlamalıyız. İnsanları bulunduğu yer itibarıyla değil, kendi özü ve içini doldurup dolduramadığı ile değerlendirmeliyiz. Düşünen, çalışan ve üretenlerle olmalıyız.

 

Tarih sayfaları çatışma ve savaşlarla dolu. Unutmayalım! “Barış zamanında oğullar babalarını toprağa verirler, savaş zamanında ise babalar oğullarını toprağa verirler.”