KURALSIZLIK SORUNU

KURALSIZLIK SORUNU

Gözlerim kapansa uykusuzluktan,

Korkarım hocama saygısızlıktan,

Bir örnek istedi duygusuzluktan;

Seni diyecektim konuşamadım.

 

Cemal Safi’nin ‘’Alışamadım’’ isimli şiirinde belirttiği gibi bizi yetiştiren hocalarımıza ve büyüklerimize karşı saygısızlık yapmaktan korkarız. Korkarız, çünkü onları incitmek ve üzmek istemeyiz. Saygılı olmayı ve kurallarla yaşamayı bize öğretenlere karşı sorumluluğumuzun bilincinde olmalıyız. Kuralsızlığın kural haline geldiği durumda yaşam içinden çıkılmaz hale gelir.

19. Yüzyıl’da Avrupa geleneksel toplumdan modern topluma geçişin sancılarını yaşadı. Eski değerler çökerken yeni değerler henüz oluşum halinde olduğu için toplumsal yaşam kaotik bir görüntü sergilemişti.

Türkiye’de kırdan kente yönelik olarak yaşanmakta olan yoğun göç, kentlerimizde toplumsal yaşam adına kaotik bir durum ortaya çıkarmaktadır. Bu feci duruma, özgürlüğün kuralsızlık olarak algılandığı çarpık bir özgürlük anlayışı da eşlik etmekte ve hayat çekilmez hale gelmektedir.

Arabasını istediği yere park eden, sokağa tüküren, kırmızı ışıkta durmayan, hız sınırını aşan, sesi ve kornasıyla gürültü kirliliği yaratan; kuralsızlığı kural haline getirendir. “Âlem buysa kral benim” diyen bu tipler, sosyal medyada “kraliçe görmemiş kral” olarak tanımlanmaktadır.

Terbiye fukarası bu tipler, terbiyesizlikleri yüzüne vurulduğunda çareyi özgürlük kavramına sığınmakta bulurlar. Aslında böylece kavram fukarası olduklarını da ortaya koyarlar. Özgürlüğü, terbiyesizliğe kılıf yapmak bu tiplerin en dikkate değer yeteneğidir.

Kuralsızlık sorununun yaşanmasında toplumsal kültürümüz de önemli bir rol oynamaktadır. “Gemisini yürüten kaptandır” sözü, bunun açık bir ifadesidir. Kuralsızlığın saygısızlık olduğunu öğretmeliyiz.

Fotoğrafa baktığımda beş yıl önce Suriye’de fotoğrafını çektiğim trafik polisini ve trafik ışıklarını görüyorum. Fotoğrafta araçların trafik ışıklarında öyle durduğuna bakmayın, asla kural tanımıyorlardı ve polisle tartışıyorlardı. Tıpkı bizdeki gibi kural ve kuralı hatırlatanı hiç sevmiyorlardı. Kuralsızlığı yaşam biçimi haline getirenler, cezayı asla kabullenmezler. Cezalandırılmak karşısında çığırtkanlık yapmak en büyük meziyetleridir. Kral olmadıkları, kendilerine hatırlatıldığı için çığırtkanlık yaparlar.

Tek başına yasaların varlığı kuralsızlık sorununun çözümünde yeterli değildir. Yasaları destekleyen bir toplumsal kültüre ihtiyaç duyulmaktadır.

Konfüçyüs’ün ‘’ İnsanları yasa ve ceza ile yönetirseniz, onlar bir daha yanlış yapmayacaklar, ancak şeref ve utanma duygularına da sahip olmayacaklardır. İnsanları erdemle ve ahlak kuralları ile yönetirseniz, o zaman onlar hem utanma duygusuna sahip olacaklar hem de doğruyu yapmaya çalışacaklardır.’’ cümlesini temel değer olarak alıp çocuk yaştan itibaren öğretebilirsek birlikte yaşama anlamında toplumsal barışı sağlayabiliriz. Bunu başarmak zorundayız. Aksi takdirde, yaşam her geçen gün daha da çekilmez hale gelecek…