ÖTEKİ

ÖTEKİ

Görmezdim seni,

Zaman yıl yıl geçerdi

Uzaktan, çok uzaklardan

Seni seyrederdim…

Özdemir Asaf’ın ‘’Seni Seyrederdim’’ isimli şiirinde sevgiliyi uzaktan seyrettiğini ve yıllar geçmesine rağmen onu görmediğini anlıyoruz. Günlük hayata baktığımızda sadece sevgiliyi değil birçok şeyi göremediğimizin ve göremediğimiz içinde ötekileştirdiğimizin farkında değiliz.

Hayatı sadece biz, bizim etrafımızdaki insanlar ve diğer nesnelerden oluşmuş olarak kabul edersek, çocukluktan itibaren böyle yetiştirilirsek içine kapanık, aşırı utangaç, başkalarıyla oyun oynamak istemeyen, yabancı olan birileri karşısında konuşmak istemeyen veya kısık sesle konuşan, ilk adımı karşısındakinin atmasını bekleyen, hatalarına sahip çıkmayan,  özgüven eksikliği ve bundan kaynaklanan ürkeklikten muzdarip bir çocuk oluruz. Unutmayalım ki çocuğa bu muzdaripliği yaşatan ebeveynlerin sergiledikleri davranışlardır.

İnsanın kişiliğinin önemli ölçüde şekillendiği çocukluk dönemi, psikologlar tarafından en önemli dönem olarak değerlendiriliyor. Bu konuda ülkemiz çocuklarının genel olarak çok şanslı oldukları söylenemez. Sindirilmiş, örselenmiş, hataları karşısında hep cezalandırılmış, kendisini ifade etmesine imkân tanınmamış, sürekli başkalarıyla mukayese edilen, başkaları karşısında eleştirilen bir çocuk; ürkekliği hayatının merkezine yerleştirmiş bir çocuktur. Yani karşısındaki hep ötekidir.

Fotoğrafa baktığım zaman birbirine ‘’öteki’’ olarak bakan, tahta ve boyaları dökülmüş bir kapının sınırlarını belirlediği, ayrıştırdığı iki ayrı çocuğu görüyorum. Giyimlerine baktığım zaman ekonomik olarak birbirine öteki diyebilen iki ayrı çocuğu görüyorum. Yüz ifadelerine ve saçlarına baktığım zaman sosyal yönden birbirine öteki diyebilen iki ayrı çocuğu görüyorum. Bakışlarına baktığım zaman biri sert biri yumuşakta olsa bakışlarda da birbirine öteki diyebilen iki ayrı çocuğu görüyorum. Biri diğerinin ötekisi.

‘’Öteki’’ bazen hiçleştirme bazen de yabancılaştırmadır. Kendinden görmemedir. Çocuk yaştan itibaren yaşamın kendisini bir bütün olarak tanıtabilsek, kendinden başkalarının ve başka şeylerin var olabileceğini öğretebilsek, birbirlerinin haklarına saygıyla, sevgiyle yaklaşıp birlikte yaşamayı başarabilseler, paylaşabilmeyi bilseler ötekileştirmeyi bilmezler. Aynı zamanda günümüzün rekabetçi dünyası, ürkek ve ilk adımı atma cesaretini kendinde bulamayan bireylere karşı son derece acımasız. Takım çalışması yapabilmek, başkalarıyla iletişime açık olmak, risk almak ve sorumluluk üstlenmek, doğru olduğuna inanılan bir şeyi cesaretle savunmak başarıya giden yolda olmazsa olmaz özelliklerdir. Bu özelliklerin kazanılmasında, çocukluk döneminin psikolojik açıdan sağlıklı bir şekilde aşılması önemli bir rol oynuyor.

Korkmayan, ürkmeyen, iletişime açık, ilk adımı atma cesaretini kendinde bulan çocuklara ihtiyacımız var. Bu bağlamda, ebeveynlere büyük iş düşüyor.