ÖZLEDİĞİM SOKAK SATICISI: AŞLAMACI

ÖZLEDİĞİM SOKAK SATICISI: AŞLAMACI

…Başımızın üstünde bir bulutun

Güneşe asılmış gölgesi,

Uzakta toz halinde dağılan

Yoğurtçu sesi,

Gün bitmeden başladı içimizde

Yarınsız insanların gecesi…

 

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ‘Başımızın Üstünde Bir Bulutun’ isimli şiirinde belirttiği gibi şimdilerde pek göremediğimiz ve duyamadığımız yoğurtçunun sesine benzer aşlamacının ve diğer sokak satıcılarının da sesine hasret kaldık.

“Dondurmam Gaymak” adlı film, küçük bir yerleşim biriminde motosikletiyle dondurma satan bir adamın mücadelesini anlatıyordu. Kitlesel üretim yapan dev dondurma firmalarına karşı kendi ürettiği dondurmayı satmaya çalışan motosikletli satıcının verdiği mücadele, Don Kişot’un yel değirmenlerine karşı savaşını akla getiriyordu.

Fotoğrafa baktığım zaman eskiden sıklıkla gördüğümüz ama günümüzde pek göremediğimiz aşlama satıcısını ve işini yaparken aldığı hazzı görüyorum. Adana’da, mazide kalan yıllarda yaz mevsiminde görmeye alışık olduğumuz çok sayıda aşlama satıcısı vardı. Kendine özgü kıyafeti, sırtında taşıdığı kocaman ibrikle yaz sıcağında cadde ve sokakları arşınlayan aşlama satıcısı, müşterisine aşlama (meyan kökü) şerbetini bardak veya tasta sunmak için sırtındaki ibriğiyle yere doğru eğilirdi. Tasları birbirine değdirerek kulağa hoş gelen müzik ziyafeti çekerek satışların artmasını sağlardı, farkında olmamak mümkün değildi. Damağımızda eşsiz bir tat bırakan aşlama şerbetinin üretiminden satışına kadar her aşamasında insan emeğinin var olduğu dikkat çekerdi.

Şimdilerde market rafları, fabrikasyon ve çoğu asitli içeceklerle dolarken aşlama satıcıları da giderek azalıyor. Azalan şeyin, aslında hayatımızdaki renklilik olduğunu çoğu insan fark etmiyor. Küreselleşme çağında yerel renkler, tatlar ve dokular hayatımızdan birer birer çıkarken yeryüzü ölçeğinde son derece sıkıcı bir tek tipleşmeye doğru hızla yol alıyoruz. Cadde ve sokaklar, aşlama satıcısı gibi satıcılardan mahrum kalırken bizler de cadde ve sokaklarla olan teması her geçen gün kaybederek kapalı mekânlara kendimizi mahkûm ediyoruz. Hazıra konma isteği, bir salgın gibi herkesi sarmış durumda. Market raflarında her şeyin şişe veya pakette tüketime hazır olduğu bir çağda, fabrikasyon ürünleri satın alarak kapandığımız evlerimizde geleneksel ve yerel olan tat ve lezzetleri yaşayacağımızı sanıyoruz. Kendimizi aldatmayalım, böyle bir şey mümkün değil. Zamandan yana çok sıkışık olduğumuz nadir durumlar hariç sürekli internetten markete uğramadan sipariş vermek, birlikte yaşadığın insanlardan uzak yaşamak beraberinde iletişim bozukluğunu ve mutsuzluğu getirir. Teknolojinin nimetlerinden yararlanmak güzel ama esiri olmak çok kötü. Yaşamdan ve insanlardan kopuk yaşamak hepsinden de kötü.

Zevksizleşen ve tek tipleşen modern hayat ile bu hayatın ürünü olan modern insanlar karşısında aşlama satıcıları gibi tüm sokak satıcılarının Don Kişotlaşması hüzün verici. Bu mücadeleye, kayıtsız kalmayalım! Bu mücadeleyi, fabrikasyon çağında sadece kendileri için değil bizler için de veriyorlar…