RUH İKİZİ

RUH İKİZİ

Seni bende, beni sende arıyorlar,

Beni senden, seni benden tanıyorlar,

Bir birim gibiyiz tümünün gözünde,

Yarım’larımızı bütün sanıyorlar.

Özdemir Asaf’ın ‘’Bir-Bir’’ isimli şiirinde belirttiği gibi günlük hayatta birçok kişi birbirine benzeyen insanları bütünün yarısı gibi görüyorlar. İnsanlar ister fiziksel isterse ruhsal anlamda birbirine benzese de yarımları asla bütün olamıyor. İnsanlar zorlaşan hayat şartları içinde diğer yarısını bulmaya George Bernard Shaw’ un ‘’ Her ruh, ikizini arar ‘’sözünü hatırlatırcasına çok daha fazla ihtiyaç duymaktadır.

Ruh ikizi; uyumlu, mutluluk veren, duygu ve tavır bütünlüğü sergileyen bir ilişki olup aslında çok kişinin arzu ettiği fakat bulamadığı bir ilişkidir. Böylesi bir ilişki çok zor kurulabildiği gibi sürekliliği de garanti altında değil.

Yıllar önce Louis Gardel’in, “Sevenlerin Şafağı” adlı çok çarpıcı romanında Kanuni Sultan Süleyman ile İbrahim Paşa arasındaki sıra dışı dostluğu ve bunun daha sonra trajik bir biçimde sona erişini okuduğumda çok etkilenmiştim. Daha çocukluk çağında bu iki insan kendi irade ve çabalarının dışında tanışmış olmakla birlikte birbirlerini çok sevmişler. Aralarındaki sevgi ve dostluk giderek artarak adeta ruh ikizi durumuna gelmişler. İki ayrı bedende tamamen aynı özellikte olmasa da çok benzer iki ruh, bu ilişkide dikkat çekiyordu. Dostluklarını sıra dışı kılan da bu özelliktir.

Hırs ve kıskançlık karşısında ruh ikizliği bile dayanamayabiliyor. Kanuni ile İbrahim Paşa arasındaki eşsiz dostluğu bunların sona erdirdiğini biliyoruz. Beni çok etkileyen romana konu olan ilişkinin trajik sonu, bunun böyle olduğunu ortaya koyuyor. İki kardeş olan Habil ile Kabil’i düşman yapan da bunlardı. Hz. Yusuf’un neden ve kimler tarafından kuyuya atıldığını da çok iyi biliyoruz…

Fotoğrafa baktığım zaman şekilsel anlamda ikiz iki çocuk var. Bu biyolojik ikizlik, Louis Gardel’in romanını hatırlatarak, biyolojik ikizliğin dışında kalan ruh ikizliğine odaklanmamı sağladı. Biyolojik ikiz olanlarda dahi birbirinden tamamen ayrı ruh haline sahip bireyleri görebiliyoruz. Fotoğrafta biyolojik olarak ikiz olan çocukların aynı anda, aynı ortamda yüzlerindeki iki ayrı ifade onların da aynı duyguları hissedip paylaşamayacağının güzel bir ifadesi değil mi? Biyolojik ikizlik ile ruh ikizliği arasındaki farkı en iyi şekilde göstermiyor mu? Şiirdeki gibi yarımları şekilsel anlamda bütün zannedebilirler ama gerçek öyle değil…

Gerçekten doğru ilişki, her iki tarafın da frekansının tuttuğu ve birlikte devindiği bir çiftte yaşanır. Yani bilinçaltlarında birbiriyle savaşan duygu ve korkulara değil, birbirini tamamlayan duygu ve korkulara sahip kişiler mutlu olabilirler. Aynı korkulara sahip olanlar değil… “Korkularınızla yüzleştiğinizde, onlardan kurtulabilirsiniz.”

Kusursuz dostluklar ve ruh ikizleri aramak yerine; hırs ve kıskançlıkla mücadele etmeli, bunları kontrol altına alabilmenin yollarını aramalıyız.

İçinde bulunduğumuz modern zamanda hırs ve kıskançlık zirve yapmış durumda. Yıkıcı rekabet ve amaca giden yolda her şeyi mubah gören anlayış en büyük darbeyi dostluk kavramına indiriyor. Bu darbe karşısında insan, ister istemez Âşık Veysel’i hatırlıyor:

Dost dost diye nicesine sarıldım

Benim sadık yârim kara topraktır

Beyhude dolandım boşa yoruldum

Benim sadık yârim kara topraktır

 

Nice güzellere bağlandım kaldım

Ne bir vefa gördüm ne fayda buldum

Her türlü isteğim topraktan aldım

Benim sadık yârim kara topraktır

Çare, ruh ikizi aramak değil, vefaya dayalı dostluktur. Temelinde vefanın olduğu dostluk; kalıcı olduğu gibi güven ve huzur vericidir…