SANAL İLETİŞİM

SANAL İLETİŞİM

Son günüm yaklaştı görünesiye,

Kalmadı bir adım yol ileriye:

Yüzünü görmeden ölürsem diye,

Üzülmekteyim ben , üzülmekteyim.

Necip Fazıl Kısakürek’in ‘’Anneme Mektup’’ isimli şiirinde belirttiği gibi mektuplarda bir özlem, bir istek ve duygu dolu cümleler vardı. Ölmeden önce son bir kez annesinin yüzünü görmek şairin en büyük arzusu. Anneye, bir sevdiğine mektup yazıldığında o mektup yıllarca saklanır ve özlem dolu duygular arttığında yerinden çıkartılarak tekrar tekrar okunur, koklanırdı, kalbinin üstüne konularak avuçlarında tutulurdu.

Ünlü Alman sosyolog Weber, modern dünyanın ruhsuzluğuna, soğukluğuna dikkat çekmekte son derece haklıydı. Bir yüzeyselleşme dalgası eşliğinde bu ruhsuzluk ve soğukluk ne yazık ki giderek yaygınlaşıyor. Teknolojinin geliştirdiği modern dünya karşısında geleneksel dünyanın manileri, hikâyeleri, destanları, fıkralarıyla sözel kültür ağırlıklı renkliliği ve zenginliği hayranlık uyandırıyor

Gerçek hayatta insani sıcak ilişkiler erozyona uğrarken teknolojinin sunduğu sanal ortamda yeni bir arkadaşlık ilişkisi, sanal topluluklar ortaya çıkıyor. Sosyal Medya olarak adlandırılan yeni medya, kendine has bir dil eşliğinde milyonlarca insan arasında iletişime olanak sağlıyor. Sosyal Medya’nın sağladığı iletişim ortamında arkadaşlıklar, aşklar, sohbetler yaşanmakta. Ama bir farkla; sanallık ve yüzeysellik boyutunda bunlar yaşanıyor. Hızlı olmak, fazla düşünmemek yaşanmakta olan yüzeyselliğin ana nedenidir. Tıpkı şimdiki aşkların da çok hızlı başlayıp ve aynı hızla sona ermesi gibi. Ne de olsa hız çağındayız.

Bloglar, facebook, webler, twitter, cep telefonlarında her şeyi çok hızlı bir şekilde izleyip kavrayacaksın, aynı süratle de değerlendirip yorumlayacaksın. Üstelik de öyle uzun uzadıya değil, mümkün olduğunca kısa bir şekilde… Görüş oluşturmak, yorum yapmak için minimum bir mesafe ve süre gerekir. Her şey çok hızlı, belki de bu nedenle kaçınılmaz olarak yüzeysel olmak zorunda. Anlık tepki değerli ve gerekli ama yeterince okumadan, araştırmadan, hatta eşle dostla tartışmadan pat diye bir fikir yaratmak, hele bunu kamu alanına salmak zordur. Olaylarla fikirlerin süratleri sosyal medyada neredeyse eşitleniyor. İletişim patlaması ile düşünce büzüşmesi birlikte yol alıyor. İletişim var ama ruh yok!

Fotoğrafa baktığım zaman iki yaşlı insanı görüyorum. Sevdiği kadına bakarken aşk dolu bakışlarıyla mutlu bir insanı görüyorum. Sanal ortamda değil gerçek âlemde sevdiğine bakıp, koklayıp, aşk dolu sözlerini duymayan kulaklarına yaklaşıp haykıran insanı görüyorum. Zamanında kadınının yere düşürdüğü kokulu mendilini koklayıp hayallerine dalan aşk dolu insanı görüyorum. Nerede o eski aşklar ve dostluklar. Hepsinden önemlisi nerede o eski destansı aşklar. Uğruna her şeyin göze alındığı, tutkunun eşliğinde âşık olunan kişide erime, kaybolma artık gerilerde kalıyor. Geçmişteki şiirler, mektuplar eski aşkların nasıl büyük bir tutkuyla yaşandığının kanıtlarıdır. Eski tutkulu aşklar mazi olduğu için aşk şiirlerinin de cazibesi kalmadı. Mektup ise sadece aşk mektubu bağlamında değil bir bütün olarak hayatımızdan çıkmış durumda. Ne de olsa elektronik posta var artık hayatımızda…Sanal iletişimde mesaj veya elektronik posta gönderiminde mektuba benzeyen tek şey mektup zarfı şeklindeki simge olup benzemeyen yönü ise ruhunun olmamasıdır. Şimdilerde ise facebook sanal arkadaşlığı ile aşkları var ve ‘’ delete ‘’ tuşuna basmakla arkadaşlıklar da aşklar da bitiyor…

Sanal ortamda gerçek hayattaki samimilik ve hissiyat olmuyor. Yüzüne bakmak, tanıdık bir huzur aramak, şaşkın bakışlar. Sanal iletişim ortamında olmayan şeyler. Sorunlu bir iletişim dönemindeyiz. Bunu sorgulamakta fazla geç kalınmamalı…