TAŞA RUH VEREN İNSANDIR: GARLAR

TAŞA RUH VEREN İNSANDIR: GARLAR

…Garibim;

Ne bir güzel var avutacak gönlümü,

Bu şehirde, Ne de bir tanıdık çehre;

Bir tren sesi duymaya göreyim,

İki gözüm İki çeşme…

 

Orhan Veli Kanık’ın ‘Tren Sesi ’  isimli şiirinde belirttiği gibi tren istasyonları sevdiklerimize kavuştuğumuz veya ayrılıkları yaşadığımız, güzel veya acı dolu duyguları tattığımız, bazen özlem bazen de hüzünlerin olduğu güzel taş mekânlardır.

Tren ilk kez üç yüzyıl kadar önce İngiltere’de kullanılmaya başlandı. İnsanlığın ulaşım tarihinde bir devrim olarak adlandırılmıştı. Büyük yerleşim birimleri veya kentin merkezinde olan istasyonlara gar denilir.  Bu rayların yerleşim bölgelerinden geçen noktalarında inşa edilen gar ve istasyonlar ise kavuşmaların ve ayrılıkların bir arada yaşandığı mekânlar olarak hayatımızda yerini aldı. Sevinç ve hüzün, bir madalyonun iki yüzü gibi bu mekânlara damgasını vuruyordu.

Fotoğrafa baktığım zaman ben, deniz hissini veren havuzun karşısındaki Adana Garı’nı görüyorum. Gecenin karanlığında pırıl pırıl parlayan ve birçok sevinçlere, hüzünlere tanık olmuş tarihi taş mekânı görüyorum. 2008 yılında fotoğrafı çektiğimde var olan havuz bugün yok tıpkı kaybolan hatıralar gibi. Eskiden Gar Lokantası’na ve müşterilerine tren bekleyen gariban yolcular imrenerek bir bakış atarlardı. Bütçesi müsait, telaşı olmayan tren müdavimleri, bu lokantalarda hoşça vakit geçirdikten sonra müptelası oldukları trende yolculuğa başlardı.

Çocukluğumda evimiz tren yoluna yakındı ve her tren geçişinde, trenin sesini duyduğumda içindeki insanların ruh halini merak eder ve vardığı yerde sevinecek mi, üzülecek mi diye düşünürdüm. Tren yolculuğunun sonunda bu iki duygudan birinin yaşanacağını biliyordum. Merak ederdim onlarda bizim gibi evlerinde oturanların da o anı yaşadığını düşünebiliyorlar mıydı diye. Geçenlerde trene bindiğimde köylerden geçerken akşamın karanlığında lambası yanan evde oturanların o an neler yaptıklarını merak ettim. Kavga mı, sevinç mi, uyku mu, ders çalışmak mı? Acaba hangisi şeklinde onlarca duyguyu ve eylemi bir film şeridi gibi çocukluğumdakine benzer şekilde yaşadım.

Kara ve havayolu taşımacılığının gelişmesi, garlarda yaşanan insani hareketliliği her geçen gün olumsuz etkiliyor. Garlar, sanki öksüz kalmış gibi. Terk edilen garlar, “taşa ruh veren insandır” sözünü hatırlatan bir görüntüye sahip. Garlar, birer birer kapanıyor. Aslında hayatımızda bir sayfa kapanıyor. Tren garında yolcu uğurlarken sahip olduğumuz özgürlüğe havaalanında sahip değiliz. Havaalanındaki kontrol gerçeği, yolcuyu bıktırırken yolcu ile uğurlayan arasında büyük bir mesafe yaratıyor. Birileri, teknolojik gelişme, “insani sıcaklığı yok ediyor” derken sanırım bunu kastediyor.

Ben, insani sıcaklığı yaşamak bağlamında garları özlüyorum… Dinlerken bu duyguları yaşadığımız  Özhan Eren’e ait ‘Kara Tren’ isimli türkünün sözlerini gelin birlikte okuyalım…

…Kara tren gecikir belki hiç gelmez

Dağlarda salınır da derdimi bilmez

Dumanın savurur halimi görmez

Gam dolar yüreğim gözyaşım dinmez…