YAŞAMA SEVİNCİ

YAŞAMA SEVİNCİ

Ölmek varsa günün birinde gayri,

Göz nuru, el emeği, alın teri

Yaşadığım iyi kötü günleri

Değişmem hiçbir cennet masalına.

 

Cahit Sıtkı Tarancı’nın ‘’İnsanoğlu’’ isimli şirinde belirtildiği gibi iyisiyle kötüsüyle yaşanılan her şeyi yaşamış olmak adına cennet masalına değiştirmemek yaşama sevincini gösteriyor. Göz nuru, el emeği ve alın teri ise sonu ölüm olan yaşanmışlar için ödenen bedeli ifade ediyor. Bunu hissedememek duygusal fakirleşme olup bu fakirleşme en büyük darbeyi yaşama sevincine indiriyor.

Gülmeyen yüzler, artan gelecek kaygısı, yükselen şiddet ve öfke yaşama sevincimizi her geçen gün kaybettiğimizi gösteriyor. Bu topraklar ne güzel şiirlere, ne güzel şarkılara, ne güzel fıkra, hikâye ve esprilere ev sahipliği yapmışken yerini duygusal fakirleşmeye bırakarak bunların hepsini unutmaya ve yaşamamaya, yaşama sevincinin kaybolduğu topraklar olmaya başladı.

İnsanların yaşama sevincini kaybetmesi çok ciddi bir sorunken bunu bir sorun olarak görmemek ve kabullenmemek daha büyük bir sorun olsa gerek. Yaşama sevincimizi kaybetmemiz görmezden gelinmeyecek bir gerçek. İçten bir gülüşe, kahkaha patlaması yaşatacak bir espriye, hoş bir şarkı ve türküyü mırıldanan insanlara artık neredeyse rastlamıyoruz.

Neden bu hale geldik sorusu bu fakirleşme karşısında son derece önemli olup

Erdal Atabek’in şu tespitleri çok önemli: “…İnsan kirleniyor ve yaşama sevinci duyamıyor. İnsan insana güvenemiyor. İnsan geleceğe güvenemiyor. İnsan umut duyamıyor. İnsan mutluluğu bulamıyor. İnsan insanı sevemiyor. Dünyayı saran asıl kirlilik budur. Yaşama sevincimiz çıkarcılıkla kirletiliyor. Dünya, herkesin kendi çıkarının peşinde koştuğu bir yaşama kavgasıyla kirletiliyor. Herkesin kendi çıkarını düşündüğünü gören insana da kendi çıkarını düşünmekten başka bir yol kalmıyor… Yaşama kavgasına düşürülmüş insan, günlük sorunlardan kurtulup da geniş ufuklara bakamıyor. İlk insanların yiyecek peşinde koşmaktan hiçbir iş yapamadığı dönemlerine dönmüş gibiyiz…

Duygularımıza yabancılaşıyoruz. Bu duyarsızlığın adına gerçekçi olmak deniyor ve kutsanıyor. Umutlarımız umutsuzlukla kirletiliyor. Umut her gün hırpalanıyor, horlanıyor, aşağılanıyor. Umut, boş beklentilerle karıştırılıyor. İnsanın yazgısını değiştirme gücü azaltılıyor. İnsanın geleceğini belirleme gücü küçümseniyor. İnsanın dünyayı değiştirme azmi kırılıyor… Mutsuzluk yaygınlaştırılıyor, yerleştiriliyor, kutsanıyor. İnsanlara mutsuz olmaları gerektiği, mutsuz oldukları, mutsuzlukla rahat oldukları öğretiliyor. İnsanlar mutlu olmaktan korkuyorlar, mutlu olmaktan kaçıyorlar. Mutluluğa giden her yol dikenli, her yol engelli, her yol tehlikeli. İnsanlar mutsuzluğun herkesi rahat ettiren yolunda birlikte mutsuz olarak yürüyorlar. İnsanlara başkalarının mutlu olmasından rahatsız olmaları gerektiği öğretiliyor…”

Fotoğrafta, yaşlı bir kadının yüzünde yılların yaşanmışlıklarını acısıyla tatlısıyla anlatan çizgileri  ve içten gülüşünü görüyorum. Dişlerine baktığımda belki implant bir diş veya protezi görmek yerine tercih edeceğim içten, samimi bir gülüşü yüzünde görüyorum. O yaş da bu kadar içten gülebilmek, yaşama sevincinden olsa gerek…

Yaşama sevinci insanı hayata bağlarken mutluluğun yolunun bunu kaybetmemekten geçtiğini unutmamalıyız.